13 Ağustos 2014 Çarşamba

Geri sayım..

Merhaba!

Ne zamandır yazmadığımın farkındayım millet, fakat gerçekten yazmak için zaman yaratmak çok zor oluyor benim için. Sürekli bir sonraki adımımı hesaplıyor olmak, gittiğim yerlerde sürekli birileriyle tanışmak veya tanışma telaşı içinde olmak, devamlı yeni planlar yapıyor olmak, kısıtlı zamanlarda gezebildiğim kadar gezip zamanımı verimli kullanmaya çalışmak vs. yetmiyormuş gibi bir de teknik aksaklıklara karşı savaşmak durumundayım :/ Bir kere her zaman internet bağlantım olmuyor, internet hala lüks bazı kentler için. Onun dışında, kullandığım bilgisayar bir netbook ve inanılmaz yavaşladı son zamanlarda, sanırım onca yeri hebele hübele diye dolaştıktan sonra bayağı bir yıprandı da kendisi.. bir de şimdilerde 'ş, p' ve de ':' tuşları çalışmamaya başladı klavyenin... Görsel klavye kullanarak yazmaya çalışıyorum mesela şu an ama gerçekten çok sinir bozucu bir durum.. Neyse, bu gece için herhangi bir planım olmadığından ve de gelecek 1 haftanın takvimi, kalacak yer vs. de belirlenmiş olduğundan bu zamanımı yazarak değerlendireyim dedim. 

An itibariyle El Salvador'un başkenti San Salvador'dayım ve yarın akşam ayaklarım Guatemala Kenti'ne basmış olacak. Yaklaşık bir hafta boyunca Guatemala kültürünü tattıktan sonra uzun zamandır görmeyi beklediğim ülkeye, Meksika'ya doğru yol alacağım. Ve Meksika, yaklaşık 1 yıllık seyahatimin son durağı olacak. Dönüş biletleri alındı bile. Tarih: 26 Eylül, istikamet: Avrupa kıtası (neresi olduğu önemli değil). 

Birçok radikal kararlar alınmış, birçok şey görülmüş, öğrenilmiş, e biraz da yorulmuşken artık günler sayılmaya başlanmış durumda. Ama ne varacağım yer önümde, ne geçmiş arkamda; bu yolculuktan öğrendiğim en güzel şey olduğu gibi, tam da bulunduğum anda, anı yaşıyorum, ve sanıyorum ki bütün mesele de zaten bu... Özgür olmak! 

29 Mart 2014 Cumartesi

Yalnız Bi Balinanın Hikayesi


Arkadaşım Elder'nın yaptığı bu tabloyu görür görmez sevmiştim. Neden? Renkleri mi, okyanusu mu, yoksa balinayı mı sevmiştim, tam bilemiyorum... Ve açıkçası daha ilk andan beri tabloyu dövme olarak kendimde hayal etmeye başlamıştım. Tablonun hikayesini duyunca ise artık bu bir hayal değil, karardı benim için.

Elder, internette okuduğu bir haber üzerine yapmıştı tabloyu. Haber onu çok etkilemiş, hatta oldukça hüzünlendirmiş. O duygularla oturmuş, almış eline kalemi... Ortaya bu şahane resim çıkmış.
Haber, yanlış frekensta şarkı söyleyen bir balina hakkındaydı. Bu dişi balina, oldukça yüksek bir frekansa sahip olduğundan hayatı boyunca diğer hiçbir balinayla bağlantı kuramamış... Göç mevsiminde de sürekli yolunu kaybetmekteymiş dünyanın bu en yalnız balinası...

***
Buenos Aires'e geldiğimizde Sophie'yla tanıştım. Hayatımda tanıdığım en özel insanlardan.. Güzel, akıllı ve de oldukça maharetli bir hatun. Piyano çalıyor, şarkı yazıyor, sesi muhteşem, resim yapıyor ve aynı zamanda da iyi bir dövme artisti.. Onunla çok güzel bi muhabbet yakaladık, kısa zamanda arkadaş olduk. Dövme fikrimden bahsedince Sophie'ya çok heyecanlandı, meğer kendisi de bir balina dövmesi istiyormuş kendi için. Elder'ın tablosunu da çok beğendi. Ve benim için yeniden dizayn etti. Bu da yetmiyormuş gibi hiç ücret almadan dövmeyi yapmayı teklif etti, ben de kabul ettim :)


Balinaya dair haberi okumak için: http://www.treehugger.com/natural-sciences/worlds-loneliest-whale-sings-at-the-wrong-frequency.html

28 Mart 2014 Cuma

Peru ve Ötesi

İzmir'den yola çıkalı 5 buçuk ay olmuş. Brezilya'ya bizi götürecek olan uçağımız Roma'dan 7 Kasım'da havalanmıştı. Şimdi ise Brezilya, Uruguay, Arjentina, Paraguay, Bolivya ve Şili geride kaldı, Peru'nun başkenti Lima'dayız. Bir sonraki durak Ekvador olacak, ardından Kolombiya ve Panama.

Peru şimdiye kadar bulunduğum en ilginç ülkelerden biri; sadece birkaç saat yolculuk yaparak kendinizi bambaşka bir iklimde bulabilirsiniz. Doğuda kuzey-güney aksında Pasifik okyanusu kıyısı boyunca çöl iklimi hakim. Oldukça kurak ve sıcak, geceler serin. Dün öğrendiğime göre Lima'ya hiç yağmur bile yağmıyormuş. Peru'nun 2. büyük kenti Arequipa ise dünyanın en kurak şehriymiş.

Peru'nun çorak kısmı, çöl bayağı bildiğin :)
Ülkenin kuzeybatısında Amazonlar yer alıyor ki çölün tamamen aksi bir iklim. (Maalesef bu gezimiz sırasında Amazonlara gitmeme kararı aldık, çünkü hava ve seyahat koşullarına hazırlıklı değiliz). Ve üçüncü olarak ülkenin batı kesimi farklılaşıyor ki  burada 2000-5000 metre arası yükseklikte değişen dağlar yer alıyor (And Dağları). Dağlar yeşil, nehirler ve gölleri var bolca. Üstelik yüzlerce lama ve alpaka görme şansınız da var. Dilerseniz etini de yiyebilirsiniz bu hayvanların, hem de ülkenin diğer kesimlerine kıyasla çok çok daha uygun fiyatlara.
Hava tabi ki yükseklikten dolayı soğuk, geceleri daha da soğuk. Çoğu zaman yağış da oluyor. Ancak yağışa rağmen oldukça kuru bir havası var. Bu bölgede olduğumuz sürede sürekli yükselik için ilaç alıyorduk çünkü bizim vücudumuz bu yükseklikte yaşamaya alışkın değil. Öğünleri sık ve az yemeli, çok hızlı hareket etmemelisiniz burada. Baş ve karın ağrısı da bir diğer etkilerden.

Şimdiye kadar Puno, Arequipa, Ica ve Paracas'ta bulunduk Peru'da, sonrasında Lima'ya geldik. Puno dağlık kesimde idi, oraya gitmemizin sebebi Titikaka Gölü'nü görmekti. Burada Peru'ya has çok ilginç bir durum konusu: göl üzerinde Uros Adasları denen, tamamen insan yapımı adalar yer alıyor ve yüzyıllardır Uro kabilesi burada yaşıyor (Şimdiki nüfusu 100 civarı yanılmıyorsam). Düşman saldırılarından korunmak için muhteşem bir fikir, çünkü saldırı anında adaları hareket ettirmek mümkün. Adalar ve ulaşım için kullanılan tekneler totora adı verilen, sazların kurutulmasıyla elde edilen bitkiden  yapılıyor. Adalara varmak için 20 dakika kadar tekne ile açılmanız gerekiyor. Temel besin kaynakları balık tabii ki. Şimdilerde turizm önemli onlar için, işi bayağı ticarete dökmüş durumdalar. Kadınlar yaptıkları el işlerini satarken, erkekler restorant işletiyorlar, ve fiyatlar da oldukça fazla Puno'ya kıyasla.

Uros Adaları, Titikaka Gölü
Puno'dan sonra Arequiıpa'ya geçtik. Şehre Misti Volkanik Dağ'ının muazzam silueti hakim. Şehrin merkezi bana Doğu Avrupa'nın bazı şehirlerini anımsattı garip bir şekilde. Genel olarak sevdim diyebilirim. Arequipalılar şehirleriyle çok gurur duyuyorlar. Yemeklerini öve öve bitiremiyorlar. Adobo ve Buzlu Peynir (aslında peynir değil, adı öyle) ve de saltenalar en meşhur yiyecekleri arasında.

Buzlu Peynir
Arequipa'dan ayrılıp Nazca'ya doğru yola çıktık ki yolda başımıza geleceklerden hiç ama hiç haberimiz yoktu.
Nazca'ya yaklaşık 270 km, Arico şehrine 3 km kadar kala yolda mahsur kaldık. İllegal maden işçileri, devlet kendilerinden vergi ödemelerini isteyince bunu protesto etmeye karar vermişler ve protesto için de ülkenin en önemli ve de tek otoyolunu kapatmışlar. Ve bizim içim bitmek bilmeyen bir bekleyiş başlamıştı. Önce saatler sonra geceler geçiyor derken tam 3 gün yolda mahsur kaldık. Ne tuvalet, ne duş, ne doğru düzgün yemek... İçme suyuna da fazladan para ödemek suretiyle sahip olabilmek... Fakat her şeyden kötüsü, oldukça ironik olarak yemekleriyle meşhur Arequipa'da yediğimiz bir yemekten besin zehirlenmesi geçirmekteydik... Hayatımızın en uzun 3 günüydü... Neyse ki sağlıklı ve mutluyuz şu an :)

Başımıza gelen bu talihsiz olaydan dolayı zaman kaybettiğimiz için bir sonraki durağımız olan Nazca'yı geçip Ica'ya gitmeye karar verdik. Şehre varıp, ucuz bir hostel bulup, güzelce duşumuzu alıp, kendimizi biraz toparladıktan sonra hemen, Ica'ya gelme sebebimiz olan Oasis gölünü görmek için yola çıktık. Gerçekten muazzamdı:

Oasis, Huacachina
Tabii ki sandboarding yapmaktan da geri kalmadık:


Huacachina'ya bayılıp, eğlenip hostelimize geri döndük. Bir de şehrin dört bir yanında yer alan restoranlardan gözümüze kestirdiğimiz bir tanesine gidip karnımızı doyurduk ve ertesi gün Paracas'a doğru yola çıktık.
Paracas'ta yapılacak tek şey tekne turu. UNESCO tarafından koruma altında olan Paracas Milli Parkı'nı 2 saat süren bir tekne turuyla ziyaret etmeniz mümkün. Binlerce deniz ayısı, leylek, pelikan, mavi ayaklı bobo kuşu ve de penguen yaşıyor burada. Resimleri bir sonraki entryde ekleyeceğim.

Şimdilik Peru'dan bu kadar. Paracas'ın ardından Lima'ya geldik ve açıkçası Lima bir büyük şehir sadece. Bir de Daniel biraz rahatsız olduğundan pek dışarı da çıkamadık o yüzden pek söyleyecek bir şeyim yok şimdilik.
2 gün sonra tekrar yola çıkacağız, Peru'dan son izlenimlerimi de Ekvador'a varınca aktaracağım.
Ha bu arada maalesef Machi Picchu'ya gidemiyoruz, birçok sebebi var bunun ama en önemlilerinden biri şu anda yağmur sezonunun olması... Bir başka sefere...

2 Şubat 2014 Pazar

Hoş bi tesadüf

İnekler ve çiftlikler ülkesi Uruguay'ın başkenti Montevideo'dan Buenos Aires'e göreceli kolay bir otostop yolculuğundan sonra sonunda şehirde bizi ağırlayacak olan arkadaşımızın evine varmıştık. Saat henüz erkendi ve gün daha kararmamıştı. Duş alıp, bir şeyler yiyip biraz kendimize geldikten sonra yeniden dışarı çıkmak için hazırdık biz de haliyle :) 
Hostumuzun önerisi üzerine yakın civardaki publardan birine gittik hep beraber. Yağmurlu bir pazartesi akşamından hiçbir beklentimiz yoktu, sadece bir şeyler içip geri dönmeyi planlamıştık. Öyle de oldu; sakin ve hoş bir pubtı gittiğimiz yer. Derken, pubta çalan müzik dikkatimi çekti. Oldukça Türk havası idi çalan. Biraz daha dikkat kesildim.. Sadece Türk müziği değil, üstelik de 'Baba Zula'dan bir parça çalıyor diye düşünüyordum ama aklım almıyordu bir türlü.. Buenos Aires'te rasgele bir pub, üstelik tarzı da inanılmaz alakasız, ne diye burada Baba Zula çalacakalardı ki...
Bara doğru yaklaştım ve monitordeki ismi okumaya çalıştım. Sonra kendime hakim olamayarak, 'oha Baba Zula hakkaten de' diye bağırdım ingilizce :) 'Ne alaka burada Baba Zula' diye de ekleyince, yanımda oturduğunu fark etmediğim bir genç bana, 'neden olmasın?' diye sordu (ingilizce). Ben de ingilizce karşılık verdim, 'çünkü bu Türkçe'... Daha sonra bana Baba Zula'yı nereden bildiğimi sordu ve ben de, çünkü ben Türküm, dedim. Bunun üzerine de o da, oha, merhaba ben Emre, demez mi! :)
Bu da yetmezmiş gibi Emre'nin, benim Eskişehir ve İzmir'deki en sevdiğim mekanlardan biri olan Cafe Del Mundo'nun sahiplerinden biri olduğunu öğrendim. Buenos Aires'e gelme sebebi de Ankara'da yeni açılacak olan cafelerinin dekorasyonu için antika toplamakmış (Del Mundo'yu bilenler bilir, dekorasyonu ve dünya mutfağından yemek menüsüyle meşhurdur). O gece ise son gecesiymiş Emre'nin, gitmeden son bir kez dışarı çıkmak istemiş... 
Kısa bir süre oturup sohbet ettikten sonra Emre ayrıldı yanımızdan, oldukça yorgundu ve ertesi gün yola çıkacaktı... Türkiye'ye uzuuuuuun bir yolculuk bekliyordu kendisini ne de olsa...

Yelkenler Fora!

Zaman ne kadar da çabuk geçiyor.. 3 ay 1 hafta olmuş yola çıkalı..  Arkadaşlarım, hadi dönün artık, derken ben, ama daha bir sürü yer var ki gezilecek, görülecek.. modundayım. Üstelik havalar iyice ısınmadan Avrupa'ya pek dönesimiz de yok :) Ha özlemiyor muyum arkadaşlarımı, ailemi? Tabiki de... Zaten bu yüzden bu blogu yazıyorum; sevdiklerim yanımda olamasalar da benim yaşadıklarımı hissedebilsinler, mesafeler aramızda çoğalmasın, aksine, benim gözlerimden dünyaya bakabilsinler ve böylece birbirimizi daha yakın hissedebilelim diye yazıyorum...

Brezilya ve Uruguay'dan sonra şimdi Arjantina'dayız.. Açıkçası takvimimizin oldukça gerisindeyiz. Bu yüzden biraz hızlanmamız gerektiğine karar verdik. En başta zamanın hızlı geçişine değinme sebebim biraz da buydu. Bir de son zamanlarda sürekli yer değiştirdiğimizden (2 hafta içerisinde Floripa, Porto Alegre ve Montevideo şehirlerini gezip Buenos Aires'e geldik!) bir oturup da yazamadım bloguma. Bu yüzden de birçok fotoğraf ve anı birikti. Geri dönüşler yaparak yazacağım artık her şeyi bir bir :)

En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere :)

*****

How quickly the time passes .. It's been 3 months and a week since we hit the road .. When my friends say to me; come on already, come back now... I say, but there's a lot more places to visit, a lot more to see... Moreover, we're not thinking to go back to Europe before the weather warm up thoroughly :) On the other hand, do I not miss my friends, my family? Of course I do... That's why I'm writing this blog; so they can feel how I feel when I'm on the roads and see the world through my eyes so we can feel a bit more closer to each other...

After Brazil and Uruguay, we arrived in Argentina. Actually we are quite behind of our calender. So we decided that we need a little acceleration. Also in last 2-3 weeks we kept changing the cities (within 2 weeks  we went to Floripa, Porto Alegre, Montevideo and Buenos Aires) So I didn't have enough time to sit down and write my blog. So there are many photographs and memories to share with you. I will be writing those like flashbacks one by one :)

For now, See you guys again soon :)


10 Ocak 2014 Cuma

Yola Devam...

Yaklaşık 1 ay Rio'da kaldıktan sonra tekrar yollarda bulduk kendimizi. Kocaman bir aile ile muhteşem bir noel yemeği, dünyanın en turistik yerlerinden Copacabana sahilinde izleme şansı bulduğum, yeni yılın ilk dakikalarında hayran kaldığım havai fişekler, Rio'nun inanılmaz doğası, çılgın gece hayatı, umursamaz insanları derken günler nasıl geçmiş anlamamışım... Ama her güzel şeyin bittiği gibi Rio şehrine de bir veda çakıp Santa Catarina eyaletine yola çıktık pazartesi günü.
Her zamanki gibi eğlenceli, macera dolu 2 günlük bir otostop seyahatinden sonra Catanduvas'a sağ salim vardık. Bu kadar turistik olmayan, aslında yapacak pek bir şey de bulunlmayan bu yerde ne işimiz vardı peki?
Bundan 1 buçuk yıl önce İzmir'deki evimizde Brezilyalı arkadaşımız Ricardo'yu ağırlamıştık. Catanduvas da Ricardo'nun ailesiyle beraber yaşadığı ve de çalıştığı yer. Dolayısıyla biz de hem onu görmek için hem de Brezilya'nın farklı ve turistten uzak yaşantısına tanık olabilmek için onca yolu katedip bu küçük kasabaya geldik. Şehirden uzakta, inanılmaz huzurlu, yemyeşil bir çiftlik evindeyiz. Bahçede göl, köpekler, atlar, kazlar var.. Tabiki binlerce ağaç ve tropikal bitkiler de var fazlasıyla...Resimleri yakında ekleyeceğim :)

Rio'dan seçtiğim resimleri eklemek istedim şimdilik, bunlarla idare edin bakalım ;-)

*****
After staying in Rio for about a month we hit the roads again. Having a great Christmas dinner with a huge family, watching the fireworks in one of the most touristic places in the world, Copacabana, Rio's amazing nature, crazy night life and the careless people... The time just past too fast in Rio.. But like all the good things ends we had to leave Rio and started our journey towards to Santa Catarina state in the south..
As always we hitchhiked down to south and it took us 2 days to reach Catanduvas. And what the hell we came to this such small town with no tourist at all?
One and a half years ago we hosted our Brazilian friend Ricardo in our house in Izmir. Catanduvas is where he lives and works with his family. So we came here to see an old good friend as well as to explore a non-touristic part of Brazil and see the real culture here. Being far from the city is very peaceful. There is a great nature, a lake in the garden, dogs, horses and all the tropical plants here... It's just so wonderful that I can't describe good enough. But don't worry I will add the pics soon ;)

Here are the some pics that I chose from Rio, enjoy :)

******