İzmir'den yola çıkalı 5 buçuk ay olmuş. Brezilya'ya bizi götürecek olan uçağımız Roma'dan 7 Kasım'da havalanmıştı. Şimdi ise Brezilya, Uruguay, Arjentina, Paraguay, Bolivya ve Şili geride kaldı, Peru'nun başkenti Lima'dayız. Bir sonraki durak Ekvador olacak, ardından Kolombiya ve Panama.
Peru şimdiye kadar bulunduğum en ilginç ülkelerden biri; sadece birkaç saat yolculuk yaparak kendinizi bambaşka bir iklimde bulabilirsiniz. Doğuda kuzey-güney aksında Pasifik okyanusu kıyısı boyunca çöl iklimi hakim. Oldukça kurak ve sıcak, geceler serin. Dün öğrendiğime göre Lima'ya hiç yağmur bile yağmıyormuş. Peru'nun 2. büyük kenti Arequipa ise dünyanın en kurak şehriymiş.
 |
Peru'nun çorak kısmı, çöl bayağı bildiğin :) |
Ülkenin kuzeybatısında Amazonlar yer alıyor ki çölün tamamen aksi bir iklim. (Maalesef bu gezimiz sırasında Amazonlara gitmeme kararı aldık, çünkü hava ve seyahat koşullarına hazırlıklı değiliz). Ve üçüncü olarak ülkenin batı kesimi farklılaşıyor ki burada 2000-5000 metre arası yükseklikte değişen dağlar yer alıyor (And Dağları). Dağlar yeşil, nehirler ve gölleri var bolca. Üstelik yüzlerce lama ve alpaka görme şansınız da var. Dilerseniz etini de yiyebilirsiniz bu hayvanların, hem de ülkenin diğer kesimlerine kıyasla çok çok daha uygun fiyatlara.
Hava tabi ki yükseklikten dolayı soğuk, geceleri daha da soğuk. Çoğu zaman yağış da oluyor. Ancak yağışa rağmen oldukça kuru bir havası var. Bu bölgede olduğumuz sürede sürekli yükselik için ilaç alıyorduk çünkü bizim vücudumuz bu yükseklikte yaşamaya alışkın değil. Öğünleri sık ve az yemeli, çok hızlı hareket etmemelisiniz burada. Baş ve karın ağrısı da bir diğer etkilerden.
Şimdiye kadar Puno, Arequipa, Ica ve Paracas'ta bulunduk Peru'da, sonrasında Lima'ya geldik. Puno dağlık kesimde idi, oraya gitmemizin sebebi Titikaka Gölü'nü görmekti. Burada Peru'ya has çok ilginç bir durum konusu: göl üzerinde Uros Adasları denen, tamamen insan yapımı adalar yer alıyor ve yüzyıllardır Uro kabilesi burada yaşıyor (Şimdiki nüfusu 100 civarı yanılmıyorsam). Düşman saldırılarından korunmak için muhteşem bir fikir, çünkü saldırı anında adaları hareket ettirmek mümkün. Adalar ve ulaşım için kullanılan tekneler totora adı verilen, sazların kurutulmasıyla elde edilen bitkiden yapılıyor. Adalara varmak için 20 dakika kadar tekne ile açılmanız gerekiyor. Temel besin kaynakları balık tabii ki. Şimdilerde turizm önemli onlar için, işi bayağı ticarete dökmüş durumdalar. Kadınlar yaptıkları el işlerini satarken, erkekler restorant işletiyorlar, ve fiyatlar da oldukça fazla Puno'ya kıyasla.
 |
Uros Adaları, Titikaka Gölü |
Puno'dan sonra Arequiıpa'ya geçtik. Şehre Misti Volkanik Dağ'ının muazzam silueti hakim. Şehrin merkezi bana Doğu Avrupa'nın bazı şehirlerini anımsattı garip bir şekilde. Genel olarak sevdim diyebilirim. Arequipalılar şehirleriyle çok gurur duyuyorlar. Yemeklerini öve öve bitiremiyorlar. Adobo ve Buzlu Peynir (aslında peynir değil, adı öyle) ve de saltenalar en meşhur yiyecekleri arasında.
 |
Buzlu Peynir |
Arequipa'dan ayrılıp Nazca'ya doğru yola çıktık ki yolda başımıza geleceklerden hiç ama hiç haberimiz yoktu.
Nazca'ya yaklaşık 270 km, Arico şehrine 3 km kadar kala yolda mahsur kaldık. İllegal maden işçileri, devlet kendilerinden vergi ödemelerini isteyince bunu protesto etmeye karar vermişler ve protesto için de ülkenin en önemli ve de tek otoyolunu kapatmışlar. Ve bizim içim bitmek bilmeyen bir bekleyiş başlamıştı. Önce saatler sonra geceler geçiyor derken tam 3 gün yolda mahsur kaldık. Ne tuvalet, ne duş, ne doğru düzgün yemek... İçme suyuna da fazladan para ödemek suretiyle sahip olabilmek... Fakat her şeyden kötüsü, oldukça ironik olarak yemekleriyle meşhur Arequipa'da yediğimiz bir yemekten besin zehirlenmesi geçirmekteydik... Hayatımızın en uzun 3 günüydü... Neyse ki sağlıklı ve mutluyuz şu an :)
Başımıza gelen bu talihsiz olaydan dolayı zaman kaybettiğimiz için bir sonraki durağımız olan Nazca'yı geçip Ica'ya gitmeye karar verdik. Şehre varıp, ucuz bir hostel bulup, güzelce duşumuzu alıp, kendimizi biraz toparladıktan sonra hemen, Ica'ya gelme sebebimiz olan Oasis gölünü görmek için yola çıktık. Gerçekten muazzamdı:
 |
Oasis, Huacachina |
Tabii ki sandboarding yapmaktan da geri kalmadık:
Huacachina'ya bayılıp, eğlenip hostelimize geri döndük. Bir de şehrin dört bir yanında yer alan restoranlardan gözümüze kestirdiğimiz bir tanesine gidip karnımızı doyurduk ve ertesi gün Paracas'a doğru yola çıktık.
Paracas'ta yapılacak tek şey tekne turu. UNESCO tarafından koruma altında olan Paracas Milli Parkı'nı 2 saat süren bir tekne turuyla ziyaret etmeniz mümkün. Binlerce deniz ayısı, leylek, pelikan, mavi ayaklı bobo kuşu ve de penguen yaşıyor burada. Resimleri bir sonraki entryde ekleyeceğim.
Şimdilik Peru'dan bu kadar. Paracas'ın ardından Lima'ya geldik ve açıkçası Lima bir büyük şehir sadece. Bir de Daniel biraz rahatsız olduğundan pek dışarı da çıkamadık o yüzden pek söyleyecek bir şeyim yok şimdilik.
2 gün sonra tekrar yola çıkacağız, Peru'dan son izlenimlerimi de Ekvador'a varınca aktaracağım.
Ha bu arada maalesef Machi Picchu'ya gidemiyoruz, birçok sebebi var bunun ama en önemlilerinden biri şu anda yağmur sezonunun olması... Bir başka sefere...