Brezilya'ya ayak basalı 18 gün oldu ve ben her gün kendi kendime, bugün bloga kesin yazacağım, bugün söz, deyip durdum.
Sonunda çok kasmamaya ve bir yerden başlamaya karar verdim çünkü her geçen günle birlikte birikiyor anlatılacaklar..
Çok afili sözler kuramayacağım, yazma kabiliyetim pek yok çünkü. Resimlerle, anlarla ve de hikayelerle biraz 'buraları' anlatmaya çalışacağım. Anlatacağım değil de aktaracağım desem daha doğru olur sanırım çünkü ben de hala keşfetmeye devam etmekteyim ;)
*****
Bilenleriniz bilir efenim, ben ve Daniel otostopla seyahat ediyoruz ve de CouchSurfing web sitesinin aktif birer üyesi olarak da gittiğimiz yerlerde buradan iletişime geçtiğimiz kişilerin yanında kalıyoruz. Genelde de oranın yerlisi insanlarla kalmayı tercih ediyoruz.
Bu resimdekiler, ilk durağımız olan Fortaleza'da yanında ilk kaldığımız, bizi inanılmaz iyi ağırlayan, süper cool Brezilyalı aile ve biz:
Siyah T-shirtlü, kameraya bakan öndeki kişi Ramon, şimdi benim için çok değerli bir dost. Sanırım ne yapsam hakkını ödeyemem.. Ailesinin de aynı şekilde..
*****
Peki, Fortaleza'da yaptığımız şeylerden ilki neydi, diye merak eden varsa hemen söyleyeyim: Futbol maçını izlemeye gitmek (tahmin etmek hiç zor olmamıştır eminim:)
Ve evet, renkler Beşiktaş ile aynı:) Ceara takımı (Fortaleza'nın başkenti olduğu Ceara eyaletinin resmi futbol takımı), aslında 2. ligde, fakat 1. lige çıkabilmek için çaba gösteriyor. İnanılmaz çekişmeli bir süreç yaşıyorlar, ben bile heyecanlandım yani :)
O günkü maçın sonucu mu? Tabiki Ceara galip geldi:
*****
Yemeklerden bahsedeyim biraz da ve sonra da bitireyim. Daha yazmak istiyorum ama sivrisinek saldırısına uğramış durumdayım şu an fena bir şekilde :/
Neyse, şöyle bir şey yedim, aman tanrım:
Ramon'un annesi ve onun erkek arkadaşı yaptılar bizim için (yemeğin adını bilmiyorum malesef). Resmen parmaklarımı yedim. Açık sarı renkli olan şey bir çeşit patates, ama daha yoğun, yumuşak ve de daha tatlı patatesten (yani daha güzel:), kırmızı et ise özel bir usulle yapılan bir et. Eskiden insanların buzdolapları yokken etleri çatılarında, güneşin altında bırakırlarmış. Et bozulmasın ve başka hayvanlar yemesin diye de kilolarca tuzla tuzlarlarmış eti. Hala bu usul kullanılıyor, çünkü etin lezzeti bir başka oluyor :)
Bir diğer gün koca bir tencere balık çorbası/yahnisi yaptılar. Balığı sabah erkenden gidip halden aldılar taze taze, deniz ürünleri ve özellikle de yengeci meşhur zaten Fortaleza'nın.
Normalde pek sevmem böyle şeyleri ama iyi ki denemişim, afiyetle yedim çünkü :)
Son resim ise benim asıl favorim. Portekizce ismini unuttum ama 'içinde saklı' gibi bir anlamı var yemeğin isminin. Yine aynı tatlı patates ve aynı tarz et kullanılıyor burada da ama et, pürenin altında saklı :)
Eveeet, şimdilik yazmaya son vereceğim ama tabii ki daha yazacak zirilyon şey var. Daha köpek balıklarından, silahlı soygundan ve Brezilya'da ilk otostop maceramızdan bahsetmedim bile.
O zaman,
Até logo!